DOLAR 34,4881 0.07%
EURO 36,4150 0.16%
ALTIN 2.959,930,86
BITCOIN 33638303,63%
İstanbul
17°

HAFİF YAĞMUR

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

  • ENSONHABER
  • EXPRESS
  • ENSONHABER
  • EXPRESS
  • ENSONHABER
  • EXPRESS
  • ENSONHABER
Elhan-ı Şita şiiri ve çevirisi (Kış Nağmeleri) – Cenap Şahabettin (1870 -1934)

Elhan-ı Şita şiiri ve çevirisi (Kış Nağmeleri) – Cenap Şahabettin (1870 -1934)

"Elhan-ı Şita" şiiri Servet-i Fünun'un önemli figürlerinden biri olan Cenap Şahabettin'in çok bilinen bir şiiridir. "Kış Nağmeleri" anlamında gelen bu şiir edebi akım olarak sembolizmin etkilerini taşır. Şiirin ölçüsü ise aruz ölçüsüdür. "Elhanı-ı Şita" şiiri ve günümüz Türkçesine çevirisi...

ABONE OL
23 Aralık 2022 23:07
Elhan-ı Şita şiiri ve çevirisi (Kış Nağmeleri) – Cenap Şahabettin (1870 -1934)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Türk edebiyatının en çok okunan şiirlerinden biri: “Elhan-ı Şita”

Cenap Şahabettin Servet-i Fünun edebiyatının önemli sanatçılarından biridir. “Sanat için sanat” anlayışını benimsemiş ve bu anlayışa uygun şiirler yazmıştır. Cenap Şahabettin, sembolizm akımının etkisindedir. Şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmıştır. Cenap Şahabettin şiirde uyuma ve ritme önem vermiştir.

Şiiri kelimelerle resim yapma sanatı olarak algılayan şair, şiirleri ile kelime ve dizelerden tablolar oluşturmayı hedeflemiştir.

Cenap Şahabettin’in “Elhan-ı Şita” şiirinde kış mevsimi ve karın yağışı yani kış manzarası tasvir edilmiştir.

Elhan-ı Şita

Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,
Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi karlar
Geçen eyyâm-ı nevbaharı arar…
Ey kulûbün sürûd-i şeydâsu,
Ey kebûterlerin neşideleri,
O baharın bu işte ferdâsı
Kapladı bir derin sükûta yeri
Karlar
Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar.
Ey uçarken düşüp ölen kelebek
Bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek
Gibi kar
Seni solgun hadîkalarda arar;
Sen açarken çiçekler üstünde
Ufacık bir çiçekli yelpâze,
Nâ’şun üstünde şimdi ey mürde
Başladı parça parça pervâze
Karlar
Ki semâdan düşer düşer ağlar
Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar;
Küçücük, ser-sefîd baykuşlar
Gibi kar
Sizi dallarda, lânelerde arar.
Gittiniz, gittiniz siz ey mürgân,

Şimdi boş kaldı serteser yuvalar;
Yuvalarda -yetîm-i bî-efgân! –
Son kalan mâi tüyleri kovalar
Karlar
Ki havada uçar uçar ağlar.
Destinde ey semâ-yı şitâ tûde tûdedir
Berk-i semen, cenâh-ı kebûter, sehâb-ı ter…
Dök ey semâ -revân-ı tabiat gunûdedir-
Hâk-i siyâhın üstüne sâfî şükûfeler!
Her şahsâr şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek! –
Bir tûde-i zılâl ü siyeh-reng ü nâ-ümid…
Ey dest-i âsmân-ı şitâ, durma, durma, çek.
Her şâhsârın üstüne bir sütre-i sefîd!
Göklerden emeller gibi rizan oluyor kar
Her sûda hayâlim gibi pûyân oluyor kar
Bir bâd-ı hamûşun Per-i sâfında uyuklar
Tarzında durur bir aralık sonra uçarlar,
Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü girîzân,
Gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rîzân
Karlar, bütün elhânı mezâmîr-i sükûtun,
Karlar, bütün ezhârı riyâz-ı melekûtun.
Dök kâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ dök.
Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök:
Ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefîdi;
Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi…

Cenap ŞahabettinElhan-ı Şita

elhan-ı şita kış nağmeleri - cenap şahabettin

“Elhan-ı Şita” günümüz Türkçesi: Kış Nağmeleri

Bir beyaz titreyiş, bir dumanlı uçuş,
Eşini kaybeden kuş
gibi kar
Geçen ilkbahar günlerini arar…
Ey kalplerin çılgın nağmeleri,
Ey güvercinlerin ilahileri,
O baharın işte budur yarını, geleceği:
Kapladı derin bir sessizlik yeri.
karlar
Ki sessizce sürekli ağlar.
Ey uçarken düşüp ölen kelebek,
Bir beyaz melek kanadının tüyü
gibi kar
Seni solgun bahçelerde arar.
Sen açarken çiçekler üstünde,
Ufacık bir çiçekli yelpaze,
Ey ölü, şimdi senin cenazen üstünde,
Parça parça uçmaya başladı
karlar
Ki gökten düşer düşer, ağlar.
Uçtunuz, gittiniz siz ey kuşlar,
Küçücük, beyaz başlı baykuşlar
gibi kar
Sizi dallarda, yuvalarda arar.
Gittiniz, gittiniz siz ey kuşlar,

Şimdi boş kaldı büsbütün yuvalar;
Yuvalarda – figansız yetim kalan-
Son kalan mavi tüyleri kovalayan
Karlar
Ki havada uçar uçar, ağlar.
Ey kış günlerinin göğü!
Elinde, yığın yığındır:
Yasemin yaprağı, güvercin kanadı, yüklü bulutlar.
Dök ey gök, -tabiatın ruhu uykudadır-
Kara toprağın üstüne bembeyaz çiçekler…
Her ağaçlık, şimdi -Ne yaprak ne çiçek!-
Ümitsiz ve siyah renkli bir gölgeler yığını…
Ey kış semasının eli, durma çek,
Her ağaçlığın üzerine bir beyaz örtü.
Göklerden arzular gibi dökülüyor kar.
Her yanda hayalim gibi koşturuyor kar.
Sessiz bir rüzgârın saf kanadında uyuklar,
Bir aralık durup sonra uçarlar.
Soldan sağa, sağdan sola titreyerek ve kaçarak,
Kâh uçarak tüyler gibi, kâh yuvarlanarak…
Karlar… Sessizlik ilahilerinin ezgileri,
Karlar… Bütün melekler âleminin bahçelerinin
çiçekleri
Ey göğün eli, kara toprak üzerine dök,
Ey göğün eli, cömertliğin eli, kışın eli dök:
Bahar çiçeklerinin yerine beyaz karı (dök)
Kuşların nağmeleri yerine ümit sessizliğini (dök)

Cenap ŞahabettinElhan-ı Şita

elhan-ı şita kış nağmeleri - cenap şahabettin

Elhan-ı Şita yazarı Cenap Şahabettin kimdir?

2 Nisan 1871’de Manastır’da doğdu. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında şehid düşen binbaşı Osman Şahabeddin Bey’in oğludur. Babasının ölümü üzerine altı yaşlarında iken ailesiyle birlikte İstanbul’a gitti. Bir süre Tophane’de Mekteb-i Feyziyye’ye devam etti; daha sonra girdiği Eyüp Askerî Rüşdiyesi’nin yıkılması üzerine Gülhane Askerî Rüşdiyesi’ne geçti ve 1880 yılında buradan mezun oldu.

Okulun benimsediği usul gereğince kura ile Tıbbiye İdâdîsi’ne girdi, iki yıl okuduktan sonra Askerî Tıbbiye’nin beşinci sınıfına kabul edildi. 1889’da doktor yüzbaşı olarak okulu bitirdi. İyi bir derece ile mezun olduğu için 1890 yılı başlarında cilt hastalıkları sahasında ihtisas yapmak üzere devlet tarafından Paris’e gönderildi. Burada dört yıl kadar kaldı. Avrupa dönüşü bir müddet Haydarpaşa Hastahanesi’nde hekimlik yaptı; takip edildiği korkusuyla İstanbul’dan uzak bir yerde görev almak için Karantina Dairesi’ne geçmeyi tercih etti. Mersin ve Rodos’ta karantina doktoru olarak çalıştı.

1896’da sıhhiye müfettişliği göreviyle Cidde’ye gönderildi. 1898’de Cidde’den merkez müfettişliği vazifesiyle İstanbul’a döndü. Bir ara Suriye vilâyeti sıhhiye reisliğinde bulundu. II. Meşrutiyet’in ilânından sonra Meclis-i Kebîr-i Sıhhî üyeliği ve Dâire-i Umûr-ı Sıhhiyye müfettişliğiyle tekrar İstanbul’a döndü. I. Dünya Savaşı başladığı sırada kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.

Aynı yıl Dârülfünun Edebiyat Fakültesi Lisan Şubesi Fransızca tercüme müderrisliğine tayin edildi, iki ay sonra da Garp edebiyatı müderris vekili oldu. 30 Mayıs 1919’da Dârülfünun Osmanlı edebiyat tarihi müderrisliğine getirildi. Bir gün derste Yunanlılar’ı övüp Millî Mücadele’yi küçümseyen sözler sarfettiği ileri sürülerek Dârülfünun öğrencileri tarafından diğer bazı hocalarla birlikte aleyhinde nümâyişler düzenlendi. Cenab’ın o sözleri söyleyip söylemediği tesbit edilemediyse de önceki bazı siyasî yazıları onu suçlu bulmaya yeterli görüldü.

Ali Kemal, Rıza Tevfik, Hüseyin Dâniş ve Barsamyan Efendi ile beraber Dârülfünun’daki görevinden istifa etmek zorunda bırakıldı (Eylül 1922). Bu olaylar üzerine bir çeşit inzivayı tercih eden Cenab Şahabeddin, daha çok edebiyat ve sanat konularında yazı faaliyetine devam etti. Son yıllarında yoğun bir şekilde üzerinde çalıştığı sözlüğünü tamamlayamadan 13 Şubat 1934’te beyin kanaması sonucu öldü ve Bakırköy Mezarlığı’na defnedildi.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP